Glasgow'lu 4 İskoç gençten oluşan Travis, 1990 yılında kurulmuş bir grup. 1996 yılına kadar çalışmalarını Glasgow'da sürdüren grup o yıl stratejik bir karar alıp müziğin başkenti Londra'ya taşınıyor. Grubun basçısı Douglas Payne "devamlı yağmur yağdığı için içerde durmak ve yapacak ilginç bir şeyler bulmak zorundasınız. Oturup gitar çalmaktan daha ilginç bir şey ise yoktur" diyerek İskoçya'nın yağmurlu havasının müziğe başlamalarında çok önemli bir etken olduğunu söylüyor.
1996 yılı sonbaharında kendi çabalarıyla "All I Wanna Do Is Rock" isimli bir EP yayımlayan grup, 1997'de "U16 Girls" isimli bir single yayımlar. Birkaç ay sonra da ilk albümleri "Good Feeling" yayımlanır. Albüm "Happy" ve "Tied To The Nineties" isimli iki hit şarkı barındırmasına, İngiltere albümler listesinde ilk ona girmesine ve müzik eleştirmenlerinden övgü almasına rağmen beklenen başarıya ulaşmaz.
Travis ikinci albümleri için Radiohead'in artık bir efsane haline gelen ve birlikte çalıştığı her gruba sınıf atlattıran yapımcısı Nigel Godrich ile çalışır. Bu arada Manic Street Preachers yapımcısı Mike Hedges de yapımcı olarak kadroda. Aylarca süren ve altı ayrı stüdyoda yapılan kayıtların sonucu çok parlak olur; ikinci albüm "The Man Who" iki buçuk milyon kopya satar, İngiltere albümler listesinin ilk onunda bir yıldan fazla kalır, Yıl sonu değerlendirmelerinde birçok müzik dergisi tarafından yılın en iyi albümleri listelerine alınır ve son olarak The Brits 2000'de en iyi albüm ve en iyi grup ödülleri gelir. Eee ne var yani bizim ülkemizde de bu kadar satanlar var dediğinizi duyar gibi oluyorum. Evet doğru ve bu da ülkemizde iyi bir albümle ne kadar para kazanılabileceğini gösteriyor. Peki ama kaliteden ödün vermeden çok satmanın sırrı nedir acaba?
Günümüzde hemen herkesin yaptığı gibi konuya Radiohead ile girmek gerekiyor. Radiohead 1997'de yayımladığı "OK Computer" isimli üçüncü albümleriyle doksanlı yılların en iyi albümlerinden birini yapmakla kalmamış, aynı zamanda birçok grup ve müzisyen için bir referans, örnek alınacak bir çıkış noktası oluşturmuştu. Öncelikle aynen Radiohead gibi Travis de sessiz çoğunluğun insan ilişkilerinde yaşadığı sorunlara eğiliyor. Popüler olabilecek özelikleri olmadığı için hep ikinci planda kalan, iletişim kurmakta zorlanan, yüksek teknoloji dünyasında giderek yalnızlaşan, yabancılaşan, başarısızlıkları ve yetersizlikleri nedeniyle yavaş yavaş kendinden nefret etmeye başlayan, hayata küsen, içinde biriken öfkeyle çevresindekilere -Amerikan deyimiyle- "hepinizin canı cehenneme !" diyebilmek için yanıp tutuşan insanlar. Bu durum Travis'te en çok albümün hit şarkısı "Why does it always rain on me?"de yer alan "I can't stand myself (kendime dayanamıyorum)" dizesinde ve yine albümün son ve gizli şarkısı "Blue Flashing Light"da yer alan "Your friends are all out ... they never called you (Arkadaşlarının hepsi dışarıda ... seni asla aramadılar)" dizesinde daha da belirginleşiyor.Aynı hava albümün üçüncü şarkısı "As You Are"da da var.
Travis'in solisti Francis Healy kaçınılmaz biçimde Thom Yorke'u andıran, kırılgan, yumuşak ve derinlikli sesiyle grubun en büyük avantajı konumunda. Albümün genelinde bir tane dahi boş şarkı yok ve albüm kendini tekrar tekrar dinletebilecek nitelikte başarılı melodilerle dolu. 10 şarkıdan oluşan albümde bir de "Blue Flashing Light" isminde 11. ve gizli bir şarkı var ki bu şarkı temposu ve tarzıyla diğerlerinden ayrılıyor. Albümün genel çizgisi britrock olarak nitelendirilebilecek, genelde yavaş tempolu baladlardan oluşurken bu şarkı oldukça tempolu ve özelikle bateri kullanımı, şarkıyı modern rock kalıplarına yaklaştırıyor. Şarkı sözlerine dönersek; sözlerin sahiciliği ve dürüstlüğü albümün en büyük avantajlarından birisi haline geliyor. Solist Healy de bir röportajında; sözleri kurgulamadığını, söz yazarken aklını değil kalbini kullandığını ve bunun da başarıyı mutlaka getireceğini söylüyor. Bizim Türk popçularının başaramadığı kadar basit değil mi? Biz içten olmalarını bıraktık akıllarını kullanmalarına da razıyız oysa!
Albüm hakkında İngiliz müzik dergileri ne demiş bir bakalım. Melody Maker albümü oldukça başarılı buluyor, Travis'in ilk albümüne göre çok daha olgunlaştığını fakat hala genç olduğunu söylüyor ve 4/5 not veriyor. Q dergisi albümü kaplumbağa hızında buluyor ve albümün; gizli şarkı "Blue Flashing Light" merkez alınarak yapılmamasının daha iyi bir albüm yapma fırsatını heba ettirdiğini söylüyor ve 2/5 not veriyor. NME dergisi ise albüme 6/10 not verip, Travis'in fazlasıyla Radiohead'i andırdığını, kayıtlar sırasında bir Radiohead dedektörü kullanılıp bazı şarkıların albümden atılmasının doğru olacağını söylüyor ve Travis'in ağdalı klasik şarkılar yapmayı bırakmasının kendileri hakkında daha hayırlı olacağını iddia ediyor.
Sonuç olarak; bizce Travis son on yılın en iyi rock albümlerinden birine imzasını atmış ve "Kid A" sonrası Radiohead'den bayrağı devralacak kalitedeler. Travis'in Stanley Kubrick'e adadığı ve iki şarkıda Oasis'in "Wonderwall"una sözlü göndermede bulunduğu albümü "The Man Who"; her rocksever tarafından edinilmeli